Tarihsel sürece baktığımızda insanın merkezi konumda yer aldığı dönemlerde toplumların; 'aydınlanma ve gelişim' ivmesinin yükseldiğine tanık oluyoruz. İnsanın merkezi konumuna başka unsurların ikame edildiği koşullar ise; büyük insani sıkıntıların yaşandığı dönemler olarak tarihe geçiyor.
Akıl ve irade sahibi insanın kainatın merkezinde yer aldığına dair güçlü referansları bulunan kültürümüzde; bir bütün olarak insana bakışın önemini görüyoruz.
Kadim kültürümüzde ve inanç sistemimizde insana ve özel olarak da kadına yönelik değerler paradigması oldukça güçlüdür. Kadim Türk yazıtlarında kadının; erkek ile eşit, üretken bir insan ve önemli toplumsal görevleri bulunan bir 'hatun' konumunda olmasının yanı sıra adeta kutsallığından söz edilir. 'Cennet anaların ayaklarının altındadır' hadis-i şerifi ve Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin 'kadınlarınızı okutunuz' sözü ise kültürümüzde kadına ve toplumsal haklarına yönelik bakışın veciz örnekleridir.
Tasavvuf kültüründe 'insan-ı kamil' olarak tanımlanan; zaman, mekan ve yeni koşullar içerisinde 'gelişen ve olgunlaşan insan' anlayışı da; kadın ve erkeğin bireysel gelişiminin toplumsal gelişme ve olgunlaşmanın temelinde yer aldığına dair kıymetli bir 'hakikat' tasavvurudur.
Tüm insanlığın ortak kazanımı olan 'İnsan hak ve hürriyetlerinin' anayasal ve kültürel güvence altında olduğu, cinsiyet ayrımı olmaksızın İnsanın merkezi konumda yer aldığı ve her bireyin hür iradesi ile kendini geliştirebildiği bir toplumsal ortamda; 'ayrımcılık' sorunlarıyla karşılaşılması en az düzeyde olacağı gibi ortaya çıkan bu tür sorunların çözümü de daha kolay olacaktır.
Bu nedenle cinsiyet ayrımı yapılmaksızın her insanın 'maddi manevi' gelişimi için gerek duyduğu tüm kaynaklara erişiminde 'fırsat eşitliği'nin sağlanmasının önemi ortadadır.
Bu düşüncelerle, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü en içten dileklerimle kutluyor, sağlık ve selamet diliyorum.
naciisler@kapadokyagundem.com