Yazı Detayı
24 Eylül 2021 - Cuma 11:53 Bu yazı 326 kez okundu
 
Köy Çocuğunun Çikolatası
 
 

Çikolata nedir?

Ben ilk çikolatayı nerede, ne zaman yedim?

Elbette, 1950lerde dergilerde, gazetelerde çikolata reklamları yayımlanırdı.

Sanıyorum, o yılların televizyonu demek olan Hayat dergisinde yer yer vardı bu reklamlar.

Fakat, görmek başka, tadına bakmak başka.

Günümüz çocukları gibi içli dışlı değildik reklamlarla ve onların etkisi altında kalmazdık.

İlk kez nerede, ne zaman tadına baktım çikolatanın?

Sanırım Liseyi bitirip üniversite öğrencisi olduğum zaman. Ankara'da, 1964 yılında ilk çikolatamı yemiş

olmalıyım. Ağabeyim Avukat Yücel Güney’in İçcebeci'deki evinde.

Fakat, biz daha 7-8 yaşlarındayken kendi çikolatamızı üretirdik zaten.

Bu, satın alınan bir ürün değildi, evimizde ve yılda bir kez kendimiz yapar, yerdik.

Şimdi, onu anlatmak istiyorum.

 

.........................................

 

Eylül ayı ortalarında üzümler iyice olgunlaşırdı. Köyün değişik yerlerinde üzüm bağlarımız vardı.

Sarıyaprak’ta, Çevlik’te, Tekke’deNeden böyle dağınıktı? Çünkü, köylü kendi deneyimleriyle bilirdi; bir

yerin bağını soğuk yakar, dolu vurur, fakat başka yerdeki üzüm bağı kurtulur ve o yıl üzümsüz kalınmaz.

Evet, üzümler olgunlaşınca şölen başlardı. Büyüklerimiz için sıkıntı demekti bağ bozumu. Fakat, biz

çocuklar için oyun gibiydi. Bağa erkence giderdik. Gecenin ayazını yemiş üzüm danelerinin tadına

doyum olmazdı. Çavuş, karaburna, horoztaşağı, imir, dirmit, kızıl, gül, buludu, kareser karası... Her

birinin tadı ayrı. Buludu en geç olgunlaşan...Hevenklere asılır ve taa kış sonlarına, ilkbahar ortalarına

dek yenirdi. Hele parmak üzümükehribar gibi kızarırdı. Küçük bir salkım insanı doyururdu. Üzerine bazı

yıllar kar yağardı.

Bağ bozumu sırasında testilerle su götürürdük. Çünkü, susatırdı o tadlı üzümler. Bağda, hışır toprağın

içine gömerdik testileri, orada ılımadan kalırdı. Maşrapadan doldurur doldurur içerdik.İçimiz bayılırdı

üzüm yiye yiye. Anacığım hazırlıklıydı. Evden çıkmadan önce bir çömleğin içine yumurta koyar, bir

kavanozun içine tereyağı koyar, sonra heybede taşıyarak bağa götürürdük. Orada öğlen geçti mi, keven,

kekik yakarak tavada yumurtaları bir güzel pişirir, ekmeğimizle yerdik. Yanında soğan, domates de

olurdu. Üstüne bir bardak su, ayran da içtin mi, tam doymuş olurdun. Esintili bir ağaç altında uyku

Yaşadığımızın ayırdına varırdık böyle anlarda.

Sepet sepet üzümleri küfelere doldurulurdu. Daneleri değişik boyaklı üzüm salkımları birikirdi orada.

Sonra eşeğe yükler eve götürürdük.

Bir günde iki, üç kez gidip geldiğimiz olurdu.

Bazı yıllar öyle bol olurdu ki üzüm, çeke çeke bitiremezdik.

Tatilimizin böyle geçmesine biraz canımız sıkılır, şikayetlenirdik.

O zaman anacığım ” Öyle deme oğlum, Allahın zoruna gider, bir daha vermez haa!” derdi.

Götürdüğümüz üzümleri volkanik tüf kayaya oyulmuş şırahaneye dökerdik.

Sonra başlardık çiğnemeğe. Kimisi bir mani okur, kimisi bir türkü çığırır

 

Bolum dediğimiz çukurluğa üzümün şırası birikirdi. Bu, boz bulanık , kıvamlıca bir sıvı idi.

Hisarüstünden getirilen pekmez toprağı katılırdı şıra kazanına. Ya değilse, pekmez ekşi olurdu. Topraklı

şıra kıl torbalara doldurulur; süzülürdü. Durulmuş, süzgün şıra biraz iç bayıltsa da içimi pek hoş olurdu.

Avluda çalı çırpı yakılır, üstüne kazan oturtulurdu. Pekmez kazanına şıra süzekten geçirilerek

doldurulurdu. Sonra günler boyu süren yorucu bir kaynatma işlemi başlardı. Köyün havasında pekmez

kokusu...Esen yeller bir yerden bir yere hep bu güzel kokuyu taşırdı. Biz çocuğuz, elbet dayanamayız

uykusuzluğa. Fakat, kazanın altındaki ateş sönmemeli, sürekli yanmalı. Uyanık olmak zorunda anam,

ablalarım. Bu arada tadına bakılır pekmezin. Bazen sıcak sıcak o güzel sıvı, bir yolcuya, bir garibe, bir

çobana, bir konuğa ikram edilir kalaylı sahana koyup. Yanında taze köy çöreği de oldu mu, en güzel tatlı

olurdu bu. Üstüne de Başçeşme’ nin buz gibi testi suyu...

Bizim köyde armut, elma, ayva da o günlerde yetişmiş olurdu. Ve kuru zerdali, bitirgen kayısı, erik kurusu

Pekmez kazanına bunlardan da atardık. Sonra, iyice şişen meyveleri tadına vara vara yerdik. Pekmezi

ekşitir diye, büyüklerimiz pek razı olmazdı,ama, bizi de kırmazlardı. Köy yerinde o kadar da fantezimiz,

şımarıklığımız olsun gayri.

Anam, pekmezi havalandıra havalandıra kaynatırdı. Taze ya da kurumuş bir ot katardı içine. Buna köyde

Acem ireyhanı denirdi. Ben, bunun reyhan otu olduğunu ansiklopedimden öğrenmiştim. Bu ot, pekmeze

değişik, gizemli , pek hoş bir koku kazandırırdı. Tüm kış boyunca, o sert Nevşehir ikliminde, bizi sıcak

tutması, sayrılıklardan koruması için yerdik evimizin ürünü pekmezi . Odalarda, taka denen girintilerde,

dolaplarda küp, küpcük içinde değişik tadlarda pekmezler saklanırdı. Tahinle katışık pekmezi yemenin de

tadına doyum olmazdı. Bizi diri, sağlıklı tutan, eğitimde hiçbir zaman geri kalmamamızı sağlayan da bu

doğal besin, ev yapımı tatlı idi sanırım.

Kazanın altındaki ocakta iğde çalısının, zerdali ağacının yanmasıyla oluşan közlü bir kül, ateş birikimi

kalırdı. Akşamdan hazırladığımız bal kabağını bu külün, korlu birikimin içine cumburlop atardık. Sonra,

tüm gece boyunca onun kebap olacağını düşünerek, uyumağa çekilirdik.

Sabahleyin elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra ilk işimiz, küllerin içindeki balkabağını bir kürek yardımıyla

çıkarmak olurdu. O ne sevinçli, ne coşkulu bir andı. Bir kalaylı siniye koyar, suyla külünü yıkar, sonra

iyice sertleşmiş kabuğunu kırardık. Etli bölümleri kabağın, pembemsi gülsuyu katılmış Hacıbekir lokumu

gibi olurdu. Dumanlar tüterdi. Herkes toplaşırdı başına sininin. Kabağın içindeki çekirdekleri sıcak sıcak

yemenin tadı da bir başkaydı. Eline alan, soğusun diye aktarırdı öbür eline. Sonra tadını alarak çitletir,

yerdi. Fakat, biz çocuklar için en güzel yeri kabağın, kabuğuna yakın olan bölümleri idi. Karamsı,

kahverengi, bordo kırmızısı boyaklı, acımsı bir tad. Herkes buradan bir parça almak isterdi. Tahta kaşığı

kapan koşardı kabağın başına. Gülüşerek, kendi eserimiz diye, mutlulukla, bu ev çikolatasını yemenin

tadını yaşardık. Bu, öyle bir tad idi ki, aradan 62 yıl geçtiği halde unutamamışızdır.

İşte, bizim de mutluluğumuz buydu. Köy çocuğunun çikolatası balkabağının içinde oluyordu.

Köşe Yazarı:Prof.Dr Emrullah Güney

naciisler@kapadokyagundem.com

 

 
Etiketler: Köy, Çocuğunun, Çikolatası,
Yorumlar
Yazarlar
Anketler
Web Sitemizin Tasarımını Nasıl Buldunuz?
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
90
77
1
3
29
33
2
Fenerbahçe
86
87
1
5
27
33
3
Trabzonspor
55
56
12
4
17
33
4
Beşiktaş
51
44
12
6
15
33
5
Başakşehir
49
44
12
7
14
33
6
Rizespor
48
43
13
6
14
33
7
Kasımpasa
46
55
13
7
13
33
8
Alanyaspor
45
43
10
12
11
33
9
Sivasspor
45
40
10
12
11
33
10
Antalyaspor
45
38
10
12
11
33
11
A.Demirspor
41
49
10
14
9
33
12
Samsunspor
39
37
14
9
10
33
13
Ankaragücü
37
40
12
13
8
33
14
Kayserispor
37
37
13
10
10
33
15
Konyaspor
36
34
13
12
8
33
16
Gaziantep FK
34
37
17
7
9
33
17
Hatayspor
33
37
14
12
7
33
18
Karagümrük
33
37
16
9
8
33
19
Pendikspor
30
37
17
9
7
33
20
İstanbulspor
16
26
22
7
4
33
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Haber Yazılımı