23-Nisan-1920'de TBMM'nin açılışı ile milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurulmuştu. Ancak Kurtuluş Savaşı devam ederken milli birlik ve beraberliğin bozulmaması için rejimin adı konulmamıştı. Kurtuluş Savaşı sonunda Osmanlı Saltanatı'nın kaldırılması ve Lozan Antlaşması sonunda TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri devletin rejimiydi.

Mustafa Kemal Samsun'a çıkmadan önceleri zihninde Cumhuriyet düşüncesi olan ve Ankara'yı başkent yapma kararının temelinde sadece Ankara'nın coğrafi ve stratejik konumu ile demiryollarının ve karayollarının buluştukları bir merkez durumunda bulunması değil, aynı zamanda Ankara'da bir Cumhuriyeti kurma kabiliyetini görmesi yatar. 13-Ekim-1923'te TBMM'de kabul edilen tek maddelik bir yasa ile Ankara Türkiyemiz'in başkenti yapılmış ve böylece başkentin İstanbul olacağı yönündeki söylentilere bir son verilerek Cumhuriyetin ilanı için bir adım daha atılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün tavsiyesi ile 27-Ekim-1923'te Ali Fethi Okyar'ın başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Fırkası grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varılamaması üzerine Atatürk 28-Ekim gecesi yakın arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncelerini açıkladı. İsmet İnönü'ye o gece devletin niteliğinin CUMHURİYET olduğunu öngören bir yasa tasarısı hazırlattı. Sonrasında 29-Ekim-1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı gerçekleştirilmiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı 158 milletvekilinin tamamının oyu ile Ulu Önder Atatürk ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Böylece Cumhuriyet, her yıl 29-Ekim'de bütün yurtta büyük bir sevinç ve coşku ile bayramla kutlanır. Atatürk, 10'ncu yıl nutkunda bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiş ve halkımıza emanet etmiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk 'egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur, ulus kendisini milletvekili aracılığı ile yönetir, Türk Milleti'nin yapısına en uygun idare şekli olan Cumhuriyet rejimine sahip çıkmak ve onu yaşatmak hepimizin başlıca vatandaşlık görevidir. Türkiye Cumhuriyeti mesut, başarılı ve muzaffer olacaktır, cumhuriyet, yurdumuz için en büyük kazançtır, erdemdir, aynı zamanda çağdaşlığın göstergesi, demokrasinin dayanağıdır' demiştir. Atatürk padişahlığı, diktatörlüğü asla kabul etmemiş Cumhuriyeti bizlere emanet etmiştir. Atatürk'ü ebediyen yaşatmak Türk Milleti'nin görevidir. Oysa O'nun ismini bazı tesislerden silmek hiçbir tarikata, zümreye ve partiye bir şey kazandırmaz. O'nun ismi Türk Milleti'nin kalbindedir. Onuncu yıl marşını duyunca sinirlenenler, İzmir marşında salonu terk edenler, İstiklal Marşı'nda ayağa kalkmayanlar, TC. leri ve Andımızı kaldıranlar, stadyumların, hava alanlarının isimlerini değiştirenler gün gelecek tarihin derinliklerine gömüleceklerdir. Bizleri kimler kutuplaştırmak istiyor, ötekileştiriyor, bölmek ve parçalamak istiyor?

Daha düne kadar milli bayramlarımızın her biri ne kadar coşkulu ve mutlu kutlanırdı. Bütün okullarda sınıflar rengarenk grafon kağıdı ve küçük boy Türk Bayrağı ile süslenirdi, milli şiirler okunur, milli duygularımız kabarırdı. Ürgüp'te Millet Bahçesi önüne tak kurulur, Atatürk resmi ve Türk Bayrağı ile süslenir, bütün dükkanlar bayrakla donatılırdı. Öğrenciler, esnaflar ve halk futbol sahasında yerlerini alırlar, günün mana ve önemini belirten konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu. Kaymakam, Belediye Başkanı, Garnizon Komutanı halkın ve okulların önünden dolaşarak bayramlarını kutlardılar. Daha sonra da öğrenciler ve esnaf grupları çeşitli pankartlar taşıyarak protokol'ün önünden geçerler, gece de fener alayı düzenlenir, böylece milli birlik ve beraberlik duygularımız tavan yapardı. Sen de, ben de ve dünya alem de biliyordu ki Cumhuriyetin faziletleri sayesinde Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Abaza'sı Çanakkale'de Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza savaşmış, bu memlekette huzur içinde yaşaya gelmiş ve hiçbir ayrım yapmadan cumhurbaşkanlığına kadar yükselmişlerdir. Milli Bayramlarımız AKP'den önceki, AKP'den sonraki Milli Bayramlar haline geldi. Şu anda yapılan Milli Bayramlarımızın bir coşkusu, heyecanı ve gururu var mı? Toplum çok ayrıştı, bölündü, kardeş kardeşe düşman oldu, buradan çıkmamız kucaklaşmamız lazım. Coşkulu, mutlu ve heyecanlı bayram kutlamalarımız çok yakında gelecek.

Soruyorum sizlere, Cumhuriyet'in ilk yıllarında o yokluklar ve zorluklarla kurulan Sümerbank'ımız, Etibank'ımız, silah fabrikamız, limanlarımız nerede? Kısaca 15 yılda kurulan 48 tesislerimiz maalesef 20 yılda yandaşlara ucuzca satıldı. Yine hepimiz bilmekteyiz ki, bugünkü iktidar Atatürk'ün Cumhuriyetimizle birlikte ülkemize ve ulusumuza kazandırdığı değerler dizisini sistematik bir şekilde yok ederken ve getirim için yandaşlarına peşkeş çekip Türkiye'yi 'dinci ve kinci' yönetim biçimiyle Osmanlı'nın bile gerisine götürmektedirler. Özellikle eğitim ve cumhuriyet, çağdaşlıktan her gün bir adım daha uzaklaşmaktadır. Sanatta, bilimde, fende, teknolojik batının çok gerisinde kalıyor uygarlıkta nal toplamaya devam ediyoruz.

Ulu Önder Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni kurup bize emanet ettiğinde 10'ncu yıl nutkunda 'milli kültürümüzü muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız' diyerek yolumuzu, yöntemimizi belirlemişti. Bilmem şu anda muasır medeniyetin neresindeyiz? Maalesef Atamızdan sonra 'az gittik uz gittik, ancak bir arpa boyu yol gittik.' Bindiğimiz atımız, yani Anadolu'muz, tarihiyle, coğrafyasıyla, denizleriyle, antik kentleriyle, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle çok güçlü, çok cevval ve atılgan bir attır. Harika bir ülkede yaşıyoruz. Ama ona iyi bir gem vurup onu yeterince terbiye ederek istediğimiz hedefe götüremiyoruz. 1964 yılından beri hemen her hükümet Avrupa Birliği'ne girmek için 'yeni bir sayfa açtık' kandırmacısını ifade eder dururlar. Şu anda Atatürk'ün ilke ve inkılaplar yolundan ayrılarak vasat bir Ortadoğu devleti olma yolunda hızla ilerliyoruz. Doğuya hızla giden tren içinde batıya koşmaya çalışıyoruz. 100 yıllık Cumhuriyet değerlerini yıkmaya, yok etmeye hiçbir varlığın gücü yetmeyecektir. Bu böyle gitmeyecek, hem Türkiye'de hem de dünyanın neresinde bir Türk varsa oradan ses vererek Cumhuriyet'e sahip çıkma kararlılığımızı göstermek mecburiyetindeyiz. Gün gelecek 21 yıllık enkaz kaldırılacaktır.

İçinden geçtiğimiz bu bunalımlı dönemden elbeteki Cumhuriyet bekçileri eziklik duygusu içindedirler. Yaşadığımız bugünkü koşullar Atatürk'ün Cumhuriyeti milletimize hiç yakışmıyor. En çok içerlediğimiz şey ise cahil bırakılmış halkımızı her bakımdan sömüren soyup soğana çeviren ve bundan da hiç utanç duymayan, kişisel çıkarları için vatana ihaneti dahi olağan görenler karşısında Cumhuriyet değerlerine gönülden bağlı bizlerin 'yeter artık' diyerek birleşip ayağa kalkma zamanı gelmiştir. 100 yıl önce nasıl emperyalizme karşı zafer kazanıp Cumhuriyetimizi ilan ettiysek bugün de aynı heyecanla aynı coşkuyla Cumhuriyetimizi kutlayacağız. Büyük Önder Cumhuriyet'in korunması ve sonsuza kadar yaşatılmasının yol ve yöntemlerini, ne yapmak gerektiğini geniş biçimde söylemiş ve kendisine inanan insanlara görev vermiştir. Yarının bugünden daha iyi olması için hep birlikte çalışacağız, Cumhuriyet aşkıyla bunu koruyacağız. Ebedi Liderimiz ve dava arkadaşlarının kurduğu tam bağımsız laik ve demokratik Cumhuriyeti ebediyete kadar yaşatacağız. Aydınlık bir Türkiye istiyoruz. Parolamız gayet açık, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıktır. Cumhuriyetin temel ilkelerini savunmak hepimizin görevidir. Ne tarikatların kolu, ne cemaatlerin yolu, tek yol Cumhuriyet ve Atatürk yoludur. Başka bir ışık aramaya gerek yok, bize Atatürk'ün ışığı yeter.

CUMHURİYET vasıtasıyla çağdaş medeniyetini yakalamak vazifemiz olduğu halde maalesef 93 yılda kazanılan CUMHURİYET KAZANIMLARINI yavaş yavaş kaybediyoruz.

NOT: 1) 27-Mayıs-1960 günü Cumhuriyetimizin kurucularından İsmet İnönü'nün Tandoğan'daki evinde elini öpmek kısmet olmuştu. Her ne kadar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü görmemişsem de ne mutlu bana ki O'nun ile birlikte 7 ay 14 gün bu güzel yurdumun aynı havasını teneffüs etmişimdir. Doğum tarihimin hesabı sizlere aittir.

[email protected]